19 Şubat 2012 Pazar

her gün için ayrı ayrı seçtiğim piercinglerim ya da her piercingim için seçtiğim farklı günler
                         giden ve kalan
terk eden ve terk edilen
seven ve sevmeyen
üzülen ve üzen
gibi gruplara ayırmak anlamsız çift kişilik ilişkileri.
ilişki karşılıklıysa, tüm suçlar da ikiye bölünmeli
öyle değil mi
Cihangirde, bir `köşede böyle minik bir sürprizle karşılaşmak mümkün.
Hala böyle, bu denli duyarlı insanların olduğunu bilmek inanılmaz güzel

18 Şubat 2012 Cumartesi

sonunda yaşamak adına yarattık tanrıyı,

sonunda gülemediğimiz için ağlattık,

sonunda kaçırdık güneşin doğuşunu,

sonunda çoktan unuttuk batışını.

renkleri unuttuk ardından,

kuşların göçünü,

denizin mavisini.

yağmurlardan ve

hatta

karlardan bile kaçar olduk.

şemsiyelerle kalın duvarlar ördük.

sonunda yitirdik hayatı, anlamını.

sonunda öldürdük işte tanrıyı.

- işimize geldiğinde olan ve ölen Tanrıyı !

ayrılığın götürüleri,terk edenin valizleri

aradan yıl geçmiş, ay geçmiş, gün geçmiş, güneş geçmiş, onlar geçmiş gitmiş
ve yine karşılaşıyorlar, ikisi de artık yaşananlara gülümsüyorlar, ikisi de artık acıya bağışıklık kazanmışlar, ikisi de artık aşkı unutmuşlar-aşka alışmışlar çünkü.

adam yine de soruyor, yıllar aylar günler güneşler önceki zamanlardaki gibi
bu kez meraksız,
"laf olsun diye" uygun terim değil ama ilk akla geleni.
kızın saçları kötü kesildiği için güzel,
kötü kesildiği için güzel saçlı olan kız yine saçma hazır cevaplarıyla,

"-keşke kadın olsaydın sevdiğim.
ya da eşçinsel falan.
en kötü ihtimalle aseksüel olsaydın, yine de benim olmasaydın.
kadın olsaydın -ki hala olabilirsin-
her gece bizde kalırdın,
kuaföre gider saçmasapan saç modellerine gereksiz paralar harcardık
erkekleri aşağılar küfrederdik.
zıt zevklerimiz olsa da olurdu bak, sen neon renkler tercih ederdin ben nude.
bak aklına gelebilecek her şeyi yapardık -ki hala yapabiliriz-"

kadın anlatıyor,
kelimeler kadını anlatıyor,
adam kadını aldatıyor,
rüzgar adamı savuruyor.
rüzgar adamla kadını ayırıyor.
kadın parmak uçlarında adamı öpüyor, hoşça kalıyorlar.
gittikleri yerlerde öylece kalıyorlar.

hiçbir şey yapmadan geçirdiğiniz ayrılık, birlikteyken ettiğiniz kavga küfürlerden daha berbat değildir

ve ironidir, terk edilen öylece-çaresizce kalır da ortada
terk eden hoş mu kalır ?
sizi hep terk ettiler,
siz hiç terk etmediniz ve bilmiyorsunuz.
daha ağırdır terk etmenin getirileri,
terk ettiğinizden götürdükleriniz, daha ağırdır
taşıyamazsınız, bırakamazsınız

Palahniuk- Lullaby

Hayatta karınızla çocuğunuzun ölüsünü bulmaktan daha kötü şeyler de vardır.
Mesela dünyanın bunu yapışını izleyebilirsiniz.
Karınızın  yaşlanışını ve hayattan bezişini izleyebilirsiniz.
Çocuklarınızın dünya üzerinde onlardan uzak tutmaya çalıştığınız her şeyi keşfetmelerini izleyebilirsiniz. uyuşturucular, boşanma, konformizm, hastalıklar.
...
Sevdiğiniz insanlara, onları öldürmekten daha kötüsünü yapabilirsiniz.
Bunun en alışılmış yolu bu işi dünyanın yapışını izlemektir. Gazete okuyun yeter.
Müzik ve kahkahalar düşüncelerinizi yiyip bitirir. Gürültü örter. Sesin her türü dikkat dağıtır.
Artık, kimsenin aklı kendine ait değildir.
Konsantre olamazsınız.
Düşünemezsiniz.
Beyninizi kemiren bir gürültü vardır daima.
Bağıran şarkıcılar.
Kahkaha atan ölüler.
Ağlayan aktörler.
Birileri sürekli olarak havaya kendi ruh halini sprey sıkar gibi püskürtüyor.
Arabalarının teyplerinden tüm mahalleye üzüntülerini, neşelerini veya öfkelerini yayınlıyorlar.

bu yüzyılda insanlık, dilsiz çeteler halini almaya başladı bile

Antların değersiz olduğu bir dünyada, yeminlerin anlam ifade etmediği bir dünyada,verilen sözlerin bozulduğu bir dünyada kelimelerin tekrar güç sahibi olduğunu görmek güzel olurdu

olmak istenilen "o" yer

onun yanı çok tarifsiz bir yer

heyecan

aşk

umut

değil,

nefret

üzüntü

hiç değil.

sanki bu dünyaya ait değil, ama cennet de değil;
olmasın da zaten,
insanlığın cenneti
benim cehennemim olabilir; en iyi ihtimalle

çünkü varsan, öteki sayesinde varsın

X: Çünkü karşı kaldırımdan geçen hemcinsinin giysileri çok önemli
Çünkü eski sevgilinin yeni sevgilisi seksi kalçalara dolgun göğüslere sahip olmamalı
Çünkü o iğrenç mağazadaki o iğrenç kıyafetlerı ancak bi' akıl hastası giyer
Çünkü üst komşunun dün gece kimi becerdiği, seni en az finaller kadar ilgilendiriyor
Çünkü başkalarının dramlarına, sevinçlerine, hayatlarına burnumuzu sokmadan yaşamamız imkansız.
Aynaya bakamayışımız çirkinliğimizden değil, korkumuzdan,
utancımızdan.
Yaşamak için diğerlerine muhtacız, en az birine muhtacız

Y: Soru neydi ?

Shakespeare, Soneler "42"

O kadına sahip olmuşsun, ama tek bu değil bana dert olan.
Doğrusunu istersen ben de yanmıştım onun aşkına,
ama sen onun olmuşsun ya, asıl bu beni yaralayan,
aşkta uğradığım kayıp, derinden dokunan bana.
Sevdalı suçlular, hadi ben mazur göstereim sizi:
onu seviyorsun, çünkü benim sevdiğimi biliyorsun;
o da benim hatırım için aldatıyor tabii beni;
hatırım için dostuma da katlanıyor, ne yapsın.
Kaybım aşkımın kazancı demek, kaybedersem eğer seni,
çünkü dostum buldu, ben kaybettiğimde o kadını:
ikisi de benim uğruma yüklüyor sırtıma bu haçı
 Ama güzel olan şu ki, madem ki ikimiz biriz biz dostumla,
 Ah tatlı aldanış! Demek yalnız beni seviyor o kadın da!
"kelimelerle tükettik birbirimizi" mantığına itaat edenim

bizim sorunumuz,
söyleyecek bir şey kalmadadığında
yaşanacak çok şeyin birikmiş olması
dengeyi kuramıyoruz bizler.

ve yaşamaya başlayamadık bir türlü
kelimerle tüketiriz değeri mantığı sevgiliyi varlığı
ve hatta kendimizi.

çünkü kutsallıktır iğrenç harflerin yanyana gelmesi;

sanki gözler hiç görmüyor
burun hiç koklamıyor
kulak hiç duymuyor
dudak hiç tatmıyormuş gibi onu
hala karar veremediğim durum,

okumayı çok sevdiğimden mi yoksa
insanlara bakmamak için mi

sık sık yanımda okuyacak bir şeyler bulunduruyorum.

otobüste gülümseyen bi' insan göremezsiniz.
otobüste yer veren biriyle çok nadir karşılaşabilirsiniz.
otobüste dudak oynatarak şarkı söyleyen birini göremezsiniz.
otobüste kitabın üzerine notlar alan insanlarla karşılaşamazsınız.
otobüste orta hızla katedilen mesafeyi gülen gözlerle-keyifle izleyen tiplere rastlayamazsınız.
türkiyede yaşıyorsanız muavinden uzak durmanız gerekir.
türkiyede yaşıyorsanız yaşlı teyzelerin rencide edici bakışlarından, tiksindirici mimiklerinden uzak bir köşeye gitmeniz gerekir.
türkiyede yaşıyorsanız "ev hali" tabiriyle bilinen salaş rahat açık seçik giyisiylerinizle otobüse binemezsiniz

türkiyede yaşıyorsanız gerçek birer zombisinizdir.
yaşamak için direnen zombiler.
insanımsı zombiler.
yaşayan ölüler.
tapındığınız tanrılarınızdan medet ummayı kesip,
kıçınızı kaldırıp
faaliyete geçmeye ne dersiniz?
güvenin dostlar, ama tanrılara değil
kendinize.

tanrısal ebeveyn rolleri

iktidarın kendini en güçlü ve en iyi görmesinden daha korkunç,
ebeveynlerin kendilerini,çocuklarının tanrıları olarak görmesi

ebeveynler değil, tanrılardır canlılığa canlılık kazandıran.
şu ya da bu şekilde, şu ya da bu anne-babayla, şu ya da bu evde hayat bulmalıydı o canlı
ölümlü olduğumuz aklına hiç gelmiyordu galiba
ya da
daha büyük tanrıların bizi izliyor olabileceği
yoksa hangimiz kaçacaktık, yağmurdan

ailemiz değil, tanrımız yaratır bizi. bazılarımızın tanrısı ailelerimizdir, o ayrı

Madam Arthur Bey sizin Allahınızla babamın Allahı bir mi ?
Allah bir mi ki ?
Peki, sizle babam bir mi ?
Bazen. Sevişirken. Bir oluruz.
Annemle sevişirken de bir mi olmuştunuz ?
Sen olmuştun.
Ben olmuştum. Sanki artık yoktum. Neden Madam Arthur Bey eski zamanlarda olmuş bitmiş bir şey gibi bahsediyor benden?  Bir çocuk demek ki olup biten bir şeydir.

başlangıcın "biz" halleri

yeni bir sayfa açmak
yazılı bir sayfayı silmek
üzerinden geçmek bazen, yazılanların
bazen sayfayı yırtmak
bazen buruşturup basket misali savurmak

açmak en zoru şüphesiz. silmek;
o daha da zoru,
kibirlilerin işi silmek.
yırtmak üzülenlere tabi,
çok çekmişlere,
çok çekenlere.
basket misali oynamak geçmişle;
acımasızlara özgü, egosuna çarpmışlara.

açıklanabilir imkansızlık

İnsanlığın yaratılıştan beri açıklamakta zorlandığı gizemlerden biri,
on iki yaşındayken tanıtım amacıyla Kuşadası plajında icetea limon dağıtılmıştı,
bir yudum aldıktan sonra iğrenip, görmeye bile tahammül edemez hale gelmiştim.
Aradan üç yıl geçmiş ve liseye başlamıştım, ne mi oldu ? lise kantininden yanlışlıkla ice-tea almış ve ona bağımlı hale gelmiştim.
Görüldüğü üzre burada derin anlamlar taşıyan/derin anlamlar yüklenebilecek bir durum yok.
Aşk da tam da bu. Karşımıza biri çıkar, alışamayız, bağışıklık sistemimiz onu virüs misali algılayıp öldürmek için direnir, bütün sistemler devreye girer ama ne mi olur ? yine de grip oluruz.
Daha önce de ve binlerce kez olduğumuz gibi.
Vücudumuz, ruhumuz, zihnimiz, kalbimiz hep direnir savaşır ama sonunda aşık oluruz.

Görüldüğü üzre aşk, limonlu soğuk bir çaya olan tutkudan ya da gripten; soğuk algınlığı mikrobundan başka bir şey değil.
İnsanların bu denli gizemli bulmalarını gizemli buluyorum, ciddi derecede.
Fakat şöyle bi' gerçek var ki,
grip olduktan sonra iyileşiyorum, ama o günden beri ice-tea'den vazgeçemiyorum.
Aşk, grip ve soğuk çay olarak ikiye ayrılır; bağımlı olursun ya da bağışıklığın önce yenik düşer, sonra galip gelir.
Hangisinde kazandığımız ise, evet "gizem."